Örgütsüzlüğe Övgü


Ayşe GÜNAYSU

Örgütsüzlük özgürlüktür. Duyguda, düşüncede, aklını kullanmada ve duruşunu belirlemede özgürlük. 

Örgütsüzlük bir büyük yalnızlıktır da aynı zamanda. Örgütlülük ise bir sıcak, güvenli kalabalık olma halidir. Çünkü örgütlülük aidiyettir. Bir tatlı tembelliktir aynı zamanda. Çünkü ne düşüneceğini, nereye gideceğini, ne yapacağını fazla düşünmeden bilmektir. Örgütsüzlük ise yalnızlıktır ve acılıdır.  

Buna karşılık örgütsüzlüğün yalnızlığı, bambaşka bir düzeyde büyük bir özgüvenin de beşiğidir. Çünkü örgütsüzseniz hesap vereceğiniz tek merci, yüksek bir irade değil, kendi adalet duygunuz, vicdanınız, kuşkularınız, nedenleriniz, niçinleriniz ve hatta belkilerinizdir. Örgütlülük “ama”yı kabul etmez, oysa düşünceleriniz “ama”larla gelişir. Çünkü “ama” itiraz eder. Öteki ihtimali hesaba katar, tek doğruyu değil, olası başka doğruları da dikkate almaya davet eder. Bütün “ama”lara aklınızın ve kalbinizin kapılarını açar.

Örgütsüzlük alçakgönüllülüktür. “Bilmiyorum” diyebilmektir. “Anlamaya çalışıyorum” diyebilmektir. Oysa örgüt her soruya cevap bulmak, her karmaşık durumu keskin çizgilerle açıklayabilmek zorunda olduğundan aynı zorunluluk örgütlü olan için de geçerlidir. Çünkü örgüt gücünü bu her şeyi bilmek, her sorunun yanıtını verebilmekten ve her karanlık noktayı açıklayabilmekten aldığına inanır, o yüzden “bilmiyorum”, “gerçekten açıklaması zor”, “anlamaya çalışıyorum” gibi sözlükler bir örgütlü için baştan ciddi puan kayıplarıdır. 

Örgütlülük, mutlaka üyelik kaydını ya da kimlik kartını gerektirmez. Ruhen de örgütlü olabilirsiniz. Kendi iradenizi bir başka iradeye teslim ettiğiniz anda. O irade tarafından onaylanmaya, kendi değerleriniz ve ölçütlerinizden daha çok önem verdiğiniz anda. 

Örgütlülük için çoğu kez siyahlar ve beyazlar vardır. Griler ya hiç yoktur, ya da vardır da makbul değildir, çünkü her şey karşıtıyla vardır. Bir şeye itiraz ettiğiniz zaman hemen karşıtının safına geçmiş olursunuz. Ne o, ne bu diyemezsiniz. “O”na karşıysan “bu”sun demektir.  Bu yüzden örgütlülük biraz da “kıstırılmışlık”tır.  Örgütlülüğün gözünde “ne o, ne bu” diyen şekilsizdir. Pelte gibidir, girdiği kabın biçimini alır. En aşağılık şeydir.

Oysa eğer örgütsüzlük kesin seçimlerden kaynaklanıyorsa, şaşmaz, sarsılmaz, etik ilkelere dayanıyorsa, çok daha kılı kırk yaran ölçütlerin imbiğinden geçmiş, iyice süzülmüş, damıtık bir duruştur. Net “hayır”larının olması, hem de “evet”lerinden çok “hayır”larının olmasıdır. O “hayır”lar ki, aslında bir büyük “EVET”tir. Çünkü reddettiklerimizın toplamı aslında bir büyük olumlamadır. 

Böyle bir temel üzerinde yükselen, tümüyle özgür bir araya gelmeler, harekete geçmeler, yani örgütsüz örgütlülükler, birlikte yükseltilen “hayır” sesleri, sonuna kadar birlikte yürüme taahhüdüne dayanmayan beraberlikler, bu yüzden atılan her adımda gerçek bir duygu ve düşünce birliğini her defasında yeniden üretmeler gerçek dönüşümlerin yolunu açacak. Çünkü hain ilan edilme korkusundan arınmış, kahraman olmaya da yatırım yapmayan, sadece doğru ve iyi olanı yapmaya odaklanmış bir irade yönlendirecek bu beraberliği.

Bugün bu dediklerim hayal aleminde gezmek gibi geliyor, biliyorum. Çünkü tüm hayat örgütlülük üzerine kurulmuş durumda. Devlet, en güçlü, en yaygın, en kalabalık, en ağır silahlarla en çok donatılmış, hesap verme yükümlülüğünden en azade örgüt iken, dönüşümün tek yolu alternatif örgütlenmeler olarak görülürken, yani güç olmak örgütlü olmaktan geçerken hangi örgütsüzlüğün hangi özgürlüğünden bahsedebiliriz? Çocuklar şehrin sokaklarından kurşunlanır, otobüs duraklarında simitçiler, boyacılar bombalarla parçalanır, dolmuş bekleyen kadınlar taraf olmadıkları bir kavgada yanarak ölürken birey seçim yapmada ne kadar özgür olabilir? 

Bu bir açmaz gibi görünüyor. Değerlerimiz ile gerçekler çelişiyor gibi görünüyor. Gerçekliğe egemen olmak için önce gerçeklere teslim olmak gerek, yani oyunu kurallarına göre oynamak gerek gibi görünüyor. Örgütsüz olan işte tam bu noktada parmağını kaldırıyor: Ama belki de öyle değildir. Belki her şey, hayatın bizi ittiği kıskaca, karşıtımızın araçlarını kullanmaya, yani oyunu kurallarına göre oynamaya “hayır” demekle başlayacak.

*Ekim 2007 Ülkede Özgür Gündem

Yorum bırakın